Beni kimler uyuttu?

04.07.2013 22:56:56 (Radikal Blog'ta yayınlanmıştır.) Almanya'nın göç hikayesini ya da bu hikayenin en azından bir kısmını biliyorsunuzdur. 1960'larda getirilen işçiler, 1980'lerde toplu para verilerek ülkelerine geri yollanmak istenmişti. Benim ailem bu parayı alıp da, çocuklarını kendi ülkelerinde, kendi kültür ve dillerinde, kendi örf, adet ,gelenek görenek , dinlerine uygun şekilde yetiştirmek için geri dönenler arasındaydı. Batı Anadolu'nun sakin bir kasabasında yetiştim. Almanyalı olmamızdan kaynaklı etraftakilere görece ekonomik açıdan biraz daha rahat hayatımız vardı. Türk ve Sünni bir aile olarak Türkiye'nin çoğunluğuna aittik. Türkiye'de neler oluyor bitiyor, ana akım haber kanallarından ve gazetelerden öğreniyorduk. Etrafımdaki her çocuk gibi yazları camiye gidiyordum Elif-be öğrenmeye, daha sonra kuzeydeki uzaklara babanne dede ziyareti, yine güneydeki uzaklara deniz kenarına teyze ziyareti, sonra da okul başlıyordu zaten. Okulda ne mi öğrendim temel bilgiler dışında? İlk okuldan, lise bitesiye kadar, Türkiye'nin 3 tarafının denizlerle çevrili cennet bir ülke olduğunu, ama sınırları aşar aşmaz cehennemin başladığını, yani bizim ülkemizin etrafının düşmanlarla çevrili olduğunu öğrendim. A ülkesi şöyle planlar yapıyordu bizim için, B ülkesi böyle planlar. C ülkesi teröristleri şöyle destekliyordu, D ülkesi ise bizi içten içe çürütüyordu. Sonra bizim ülkemizin okullarında din ve ahlak bilgisi dersi vardı. Ben sünniydim ya, yazın camide öğrendiğimiz duaları bu derste okuyorduk, din ve ahlak adına birşeyler öğreniyorduk. Sonra ben bunları eve gelince nineme anlatıyordum. Ninem dua falan bilmezdi, ben öğretiyordum ona hem din dersinde hem de beden dersinde öğrendiklerimi- beraber spor da yapıyorduk evde! Bu arada yaşadığım kasabada Allah cezalandırmaz severdi bizi, affediciydi. Ama uzaklara gittiğimizce kuzeyin iç kısmına, orada cezalandırıcı, otoriter ve sertti Allah. Orada çok boğardı dualar beni. Bizim kasabada ise dua okumadan yatmadığım gece yoktu ve içimi rahatlatır, huşu içinde uyurdum. Neyse, Kürtler var mıydı? Uzaklarda bir yerde vardı. Bizim orada da varmış, ama ben onların kim olduğunu bilemedim hiç. Televizyon gösteriyordu: Onlar teröristti, bebek katiliydi, öcüydü ya onlar. Onlar bizim etrafımızda olamazdı. Vardı bizim kasabada, ama neredeydiler? Aleviler var mıydı? Bizim bir komşu teyze aleviydi. Kasabanın onca köyünden sadece bir tanesi aleviydi. Uzaylı gibi bakılırdı onlara. “Çok iyi insanlardı„ ama “Alevi“ydiler. „Ee, baska anne, ne yapar bu insanlar?“ Cevap yok. Bilmiyordu kimse Alevi ne demekti. Ortaokul zamanlarım özel derse gittiğimde, öğretmenimin kitaplarına bakarken, Aleviler hakkında kitap görmüştüm, ödünç almak istediğimde öğretmenimin gözünde bir ışık gördüm. Hemen verdi kitabı bana, ama yaşım itibariyle pek de anlamamıştım okuduklarımı fakat o ders aldığım evde ilk güzel örnekti gördüğüm benim için. Alevi-Sünni mutlu bir çift. Bir ara Almanya'ya tatile gitmiştim, akrabalarda Türk televizyon kanalları vardı, orada gördüm: Sivas'ta bir otel yakılmıştı, içinde insanlar diri diri yanıyordu, dumandan boğuluyordu. Aman Allah'ım benim ülkemde bu olamazdı, kimdi onlar, neden yakıyorlardı insanları? Yine yaşım itibariyle pek anlamadığım, ama ülkemden uzaktayken içime açılmış bir yara olarak kaldı bu olay. Bir ara büyüdüm ben, kasabayı arkamda bıraktım, Ankara'ya Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birine, RTE'nin de pek haz etmediği bir üniversiteye kayıt oldum. Herşey güzeldi en başta ve aslında sonunda da. Üniversite hayatı, büyük şehir, barlar, yeni arkadaşlar, dersler derken bir ara Irak savaşı patladı. Ne olduğunu anlayamadan işgale başladılar. Aklımda şu fotoğraf kaldı: Üst üste dizilmiş çırılçıplak Iraklı askerlerden piramit yapmıştı Amerikalılar ve üzerlerine insan dışkısı sürmüşlerdi. Irak'a “demokrasi“ geliyordu. Bombalar, kurşunlar, kan, çamur, herşey bir aradaydı. Sonra zaten bölgedeki tüm ülkere „demokrasi ve özgürlük“ gelmeye başladı. Şimdi görüyoruz en son Suriye'ye geliyor, bir kısmı da bizim „demokratik“ ülkemiz sayesinde. 2002'ydi sene, korkulan oldu. İstemedigimiz parti başa geçti. Türkiye birçoğunun dediği gibi İran mi olacaktı? İran'ı da ne kadar bildiğimiz meçhuldü. Gelecek yıllar ne olacağımızı gösterecekti... Üniversitenin yaz tatillerinde Almanya'ya gider, Almanca kurslarına katılır, orada hem kültürü tanır, hem dilimi ilerletir, hem de dünyanın değisik yerlerinden arkadaşlar edinirdim. Orada „yeni“ yetişkin olarak ilk bulunduğum ilk yaz tatilinde bir keresinde bir partide o zamana kadar hayatımda bu kadar yakından karşılaşmadığım bir eşcinsel kadın benimle ilgilenmişti. Ben Almanca'mı geliştirmek için güzel bir sohbete girmişliğin sevincini yaşarken, o benim kız ya da erkek arkadaşım olup olmadığını öğrenmeye calışıyordu. Benden hoşlanmıştı. Benimse aklım karışmıştı. Üniversite için büyük şehire geleli fazla olmamış, “bağzı şeyleri“ sadece televizyondan ve kitaplardan öğrenmiş birisi olarak benim için yeni bir kapital açılıyordu iç kitabımda. Bizim kasabada mesela Yörük, Manav, Çerkes, Gürcü, Laz, Muhacır, Roman vardı ama Kürt, Alevi ve Eşcinsel var mıydı, o belli değildi. Ben karşılaşmamıştım, bana söylenmemişti, görmemiştim. Belki bunların hepsini yaptım ama onları tanıyamamıştım. Birkaç sene sonrası Yunanistanlı öğrencilerle 3 günlük bir projede beraber değisik atölyelere katılmıştık ve orada bir eşcinsel Yunanistanlı kadın öğrenci bana hülyalı gözlerle bakmaya baslamıştı. Almanya'daki tecrübem sayesinde anlamıştım bu bakışların ne anlama geldiğini ve uygun bir vakit benim heteroseksüel olduğumu, duygularına karşılık veremeyeceğimi, ancak arkadaş olabileceğimizi söyledim. İkimiz de rahatladık ve ben bilmediğim bir dünyanın kapısından ikinciye içeriye bakmışoldum, eğer gittiğim üniversitede bahar şenliklerinde LGBT standlarına bilgi ve merak için uğramışlığımı saymazsak. Çok değil bir sene sonrasi ben yine doğduğum Almanya'ya geri gittim yüksek lisans yapmaya, belki de Iranlaşacak diye ülkemden içgüdüsel olarak kaçtım çünkü hissediyordum, o kuzey bölgesinin iç kısımlarındaki Allah anlayışı saracaktı her yanı. Günahlarımızı saymaktan ve sürekli tövbe etmekten, sevap işlemeye vaktimiz kalmayacaktı. Boğulacağımı, boğulmaya daha vakit varken sezdim ve gittim. Burada aman Allah'ım kimlerle kimlerle tanıştım, neleri öğrendim, bir bilseniz! Alman kültürünü, Almanlar'ın kendilerini sanıyorsunuz değil mi? Hayır, hemen değil!Onlardan önce, devlet tarafından yok sayılan, bizim gibi beyni yıkanmış/ yıkanmaya calışılmış Türk Sünni çoğunluğun yanında sus pus olmus azınlıkların hepsi buradaydı! Hiçkimse burada susmuyordu. Türk-Alevi, Kürt-Alevi, Arap-Alevi, Kürt-Sünni, Zaza-Sünni, Zaza-Alevi, Sabetayist, Süryani, Keldani, Ermeni, Rum, hepsi buradaydı-hala burada. Her geçen yıl, bilmediğim dünyaların kapısı açılır olmuştu bana. Etrafımda Türkiyeli biseksüel, eşcinsel arkadaşlar da oluşmaya başladı -ki her ne kadar onlar kendilerini burada da saklasalar da. Almanya'da hepimiz azınlığa aittik ancak kendimi Türkiye'nin çoğunluğuna ait olmakla sıkıcı bulmaya başlamıştım ve aslında devletin yıllarca medya üzerinden propogandasına tabii tutulmuş halkın evladı olarak, savaşın sadece televizyonlarda gösterilen rakamlardan ibaret değil, gerçekten yaşanmış olduğunu, insanların psikolojilerinde derin izler bıraktığını ve en önemlisi bir halkın kendi öz dili ve öz kimliği için nasıl uğraştığını gördüm. Evet, devlet sayesinde kendimizden farklı olanları görmemeye, yok saymaya ya da onlardan bihaber yaşamaya devam eden ben, Türkiye'de kendilerini çok sevdiğim ve kendilerine çok güvendiğim, küçücük bir odada 4 kişi kalarak hayatımı paylaştığım Alevi arkadaşlarım ve Almanya'da yine çok yakın olduğum biseksüel arkadaşlarımla ortak bir dil bulamadığımı hissettim. Sanki devletin onlar için uyguladığı politikanın bir sembolüydüm ve dışlanıyordum. Ben onları anlayamazdım, ben onların çektiği acıyı çekmemiştim, ben hor görülmemiştim. Ben şımarık, hali keyfi yerinde,hetero „Beyaz Türk“tüm. Bugün bunları düşündüğümde, kendimi hayal kırıklığına uğramış naif bir çocuk gibi hissediyorum. Bir taraftan herşeyi bilen devletin, belli bir yaşa ve deneyime kadar hepimizin aynı olduğu dikteleriyle, diğer taraftan gönlümü ve ruhumu açtığım can arkadaslarımın devlet politikaları ve haklı korkularıyüzünden bana aynı derecede açılmamalarının arasında kaldım. Gezi Park'ı hareketi sebebiyle bütün kimliklerin sokaklara taşması, elele olmaları, birbirleriyle forumlarda fikir alışverişlerinde bulunmalarıve bütün kalbimle inanıyorum ki yakın gelecekte ülkemizi özgürleştirecek ve demokratikleştirecek işlere imza atacak olmaları, benim hayal kırıklığıma su serpiyor. Bir gün Türkiye'de çocuklarımızı kaçgöç, gizli saklı, ayıp günah ikilem(e)lerinin içinde büyütmemek için diyorum ki, bizi birbirimize tanıtacak ve yanyana yürümemizi sağlayacak daha güzel sıfatlar için #diren ülkem!

Yorumlar

Popüler Yayınlar